23 Şubat 2012 Perşembe

Eurovision mu? O ne ki la?

 Eurovision-erovizyon-örövizyon-avrovizyon her ne haltsa işte artık klişe olmuş bu basit kelime esprilerini yapacak değilim?!??... Malumunuz bu sene Eurovisiona ülkemizi temsilen Can Bonomo katılıyor. Şarkımızın adı love me back. Dün akşamda TRT tarafından şarkının tanıtımı yapıldı. Bana da yazacak bir şeyler çıktı işte.Ya iyi güzel katılıyoruz, her sene ülkemizde böyle bir heyecan oluyor ama nedir ki abi bu Eurovision? Önce bunun bir farkına varmamız lazım sanki.
 İlk başladığı yıllarda bir beste yarışması olan, günümüzde ise her ne kadar bir müzik performans yarışması olarak anılsa da aslında komşu ve dost ülkelerin birbirini desteklediği, genellikle hiçbir siyasi soruna karışmayan kuzey Avrupa ülkelerinin domine ettiği, Yunanistan ve Ermenistan'dan asla oy alamadığımız, soğuk savaş halinde geçen, ilginç makyajları ile dikkat çeken gaylerin sıkça gözüktüğü, oylamada sıra ne zaman bize gelecek ki la diye merakla beklediğimiz, sıra geldiğinde ise Ankara'dan "gud iivining" diye kötü bir İngilizce ile bağlanan çakma sarışın  TRT spikeri ablamızın gözükmesi ile merakımızın yerini hayal kırıklığına bıraktığı, Almanya'dan tam puan alamadığımız zaman Almancı dostlarımızın görevini iyi yapamadığını düşündüğümüz, "Good evening Cyprus. Can we get your results please." dendiğinde televizyona dikkat kesildiğimiz, cevap olarak "Yes of course. Turkey 1 point,.........., Greece 12 points" dendiğinde ise "Bak görüyon di mi Behzat abi. Gene Yunanistan'a verdiler 12 puanı, ibne bunlar dedim sana." gibi hakaretamiz diyaloglarla devam eden ve "Hadi yatalım Ayten çok geç oldu." gibi hayal kırıklığının çok derinden hissedildiği diyaloglarla sona eren kapitalist düşünceden tamamen uzaklaşmış bir yarışma bu Eurovision.
 Şarkıya gelince ise love me back şarkısı kulağa hoş gelen bir yapıya sahip olsa da çok iddalı olduğumuzu düşünmüyorum açıkçası. Neden bilmiyorum ama Can Bonomo'nun tarzı bana biraz Muhteşem Yüzyıl'ın müziklerini hatırlatıyor. Özellikle dizide gerilimin arttığı dakikaların ardından gelen o "ooy loo lo li lo li" kısmını. Can Bonomo'ya çok teşekkür ederiz ama bizden pek bir bok olmaz gibi duruyor hacı.
 Aslında benim takıldığım asıl konu bu sürecin en başından beri Can Bonomo'ya yapılan utanç verici ırkçılık. Adamın adını düzgün söyleyemeyen, bir tek şarkısını bile dinlememiş olan insanların sırf yahudi olduğu için yaptığı olumsuz eleştiriler canımı sıkmadı değil. Bilmiyorum sadece benim dikkatimimi çekti ama dün TRT spikeri ile Can Bonomo arasındaki enteresan diyaloglarda da bu ön yargının hala kırılamamış olduğunu hissettim. Adam ben Türk'üm diyor arkadaş, yetmez mi? Nedir bu inadınız anlayabilmiş değilim. Özellikle Eurovision gibi amacının tamamen dışına çıkmış bir yarışma yüzünden bu tür can sıkıcı durumların ortaya çıkması çok üzücü.
 Şartlar her ne olursa olsun, ülkemizi temsil eden bir insan üzerinde yapılan bu ötekileştirme çabaları asla başarılı olmayacaktır, olmamalıdır.

17 Şubat 2012 Cuma

Bir ALex Olsan Bile...

 Alex de Souza. Basit tabirlerle bir futbolcu, bir kaptan, bir eş, bir baba. Baştan söyleyeyim eğer bu yazıda propagasyon yapacak olsaydım Alex'in rakipleri için hüsranın, yenilginin, mağlubiyetin adı olduğunu falan söylerdim herhalde. Ama bu konulara hiç girmeyeceğim çünkü bu bir taraftar yada takım yazısı değil. He illa bir takım adı vereceksek kadın-erkek takımı buradaki. 
 Türkiye'ye geldiği ilk günden beri önce futbolculuğu ile bizleri büyüleyen bu adam zamanla insanlığı ile de diğer futbolculardan ayrılır bir hale geldi. O kadar ayrılır bir hale geldi ki O'nun için insan değil diyenler bile oldu. Bugün sabah bilgisayarı açıp hem internette takılıp hemde "Blogda ne yazsam ki la acaba?" diye düşünürken bu fotoğrafı gördüm. 
 Bir alışveriş merkezindeki küçük bir kozmetik dükkanındaki küçük bir sandalyede oturan Alex, bir eline karısının çantasını diğer eline de kızının montunu almış onların çıkmasını bekliyor. Dünya üzerindeki her ilişkide erkeğin en nefret ettiği andır herhalde alışverişteki kadını beklemek. Hele bir de zemin ayrılmaya meyil tutmuşsa ayrılığı başlatacak o müthiş kavgaya başlayabilirsiniz işte.
 Hep derdim ne olursan ol bir Alex değilsin diye. Eğer kadının o bitmek bilmeyen alışveriş anında dahi beklemeyi biliyorsan, sen tartışmasız bir Alex'sin arkadaş. Yada bir Alex olsan bile elinde çantasıyla karının alışverişten çıkmasını beklemelek zorundasın abi... Nedir bizlere bunu yaptıran? Aşk mı, korku mu yoksa idare etme duygusu mu? Belkide kadının o çözülemeyen, sihirli fıtratıdır bizlere bunu yaptıran. 
 İstediğin kadar popüler ol, başarılı ol, zengin ol eğer erkeksen kadınına mahkumsun arkadaş sen, o sana hissettirmesede... Çocukken parka gittiğinde dahi kendini ne kadar özgür hissedersen hisset, annenin izin vermeyeceğini bildiğin için salıncağa tersinden binemezsin ya, öyle işte...

16 Şubat 2012 Perşembe


 Valla açıkçası bu ilk yazımda ne yazacağım konusunda hiçbir fikir sahibi değilim. 5dk öncesine kadar sabırsız bir şekilde bu blogu açmaya çalışırken şimdi "ne yazsam ki la" diye şuursuz bir şekilde klavyenin tuşlarına basıyorum. Basıyorum ama her basışımda ayrı bir sevgi taneciği yolluyorum sanal alemin hayli meşru kullanıcılarına. Yada yollamıyorumdur, ne biliyim lan o kadar kolay mı bu işler? Seda Sayan gibi mis kokulu öpücükler de yollayamayacağıma göre bu konuyu kapatabiliriz.
 Son dönemde sosyal medyada ve kendi arkadaşlarım tarafından büyük bir şehvetle kullanılmaya başlanan bu mecraya bende bir göz atayım diye açtım bu blogu aslında. Kendimi bir konu hakkında uzmanlaşmış bir kişi saymadığımdan mütevellit okuma yazma bilen herkesin yorum yapabileceği konular hakkında görüşlerimi aktarmayı uygun buluyorum. Mütevellitide cümle içinde geçiriyorum ki öyle boş biri sanmayın, Bülent Ersoy kadar olmasada eski Türkçe'ye hakim bir genç sayılırım yani. Neyse, genel olarak sosyal medyada dikkatimi çeken konulardan bahsederim herhalde. Bu ülkenin fenomen saydığı köşe yazarları da öyle yapmıyor mu zaten?
 Evet son paragrafı da yazarak bir yazıda olması gereken giriş-gelişme-sonuç üçlüsünü tamamlayalım artık. Bunlar önemli şeyler abi, atlamamak lazım. Hayatın gerçeklerini eğlenmeyi unutmadan tartışmak dileğiyle.